Bir insan, iki kuyuya aynı anda gözlerinden düşebilir. İtme! Ama gitme. Daha saat hoşçakalı göstermedi. Bitme!
Kinim kendime, susuşum sana, küsüşüm tüm dünyaya.
İncinecek hal kalmadı bende, sana bir tavsiye; Vedalar soğuk olur, sıkı giyin.
Ama ben en çok seni bekledim senden sonra. Ne kadar çoğalsam, hep bir kişi eksik kaldı. Şimdi herkes biraz sen gibi ama kimse değil sen gibi.
Gelişi güzel ayrılıklardı benimki. Senin kadar esaslı, hiç gitmedim senden.
Ne tuhaf. İçimi acıtan da sendin, acımı dindirecek olan da.
Seninle aynı değilmiş aşka bakışımız. Sen benden kusursuz bir aşk istedin, ben senden yaşanabilir bir aşk.
Bilseydin ayrılığa yazgılanmış bir sevgiye açar mıydın yüreğini?
Kalbimi kırdığında tebessüm ettim ve bir şey demedim. Çünkü senindi kalbim, sen kendi parçalarını yok ettin.
Unutmak dediğinin nesi zor ki; asıl unutmak zorunda olmak koyar adama.
Yine en arka koltuğunda oturuyorum minibüsün, yine camda oluyor gözlerim. Sen tutmuyorsun ya elimi cebimden hiç çıkartmıyorum.
Hiç buluşmadığımız bir yerde, hiç bilmediğin bir saatte seni bekliyorum. Gelmen pek de anlam ifade etmiyor. Ben seni beklemeyi hala çok seviyorum.
Aklım kara kış ellerim seni üşüyor, bugün günlerden soğuk.
Görmeyen; göz değil, insandır aslında ve gözler, dudaklar kıpırdamadan konuşabilir.
Zenginlik, servetin çokluğuyla değildir. Gerçek zenginlik ruhun zenginliğidir.
Benim Ehl-i Beyt’imi kendi aranızda, vücuttaki baş ve baştaki iki göz gibi kabul edin. (Tabiatıyla) Baş, gözler olmadan yolunu bulamaz.
Her duyduğunu söylemesi, kişiye günah olarak yeter.
İnsanlar babalarından çok zamanlarına benzerler.