Bırakın bu ayakları. Kaçınız, çırılçıplak bedenler karşısında yalnızca gözlere baktınız. Sorsalar, güya hepiniz âşıktınız…
Kim demiş ki, en büyük aşklar nefretle başlar diye, benim en büyük nefretim bir aşkla başladı.
Kötü yola düşmüş gecelerden geliyorum. Kusura bakma gözlerim biraz kirli.
Sonsuzluk istedim Allahtan! Sanırım “s” yi biraz sessiz söyledim. Şimdi ” onsuzum.
Bu aşkın gelirinin yarısını sağır sultana bağışladım, duymazlıktan gelip seni, gitsin kulağını açtırsın, diğer yarısını sana bıraktım, kendine protez aşıklar alırsın.
Bir bayanın gözyaşının akmasına sadece soğan değil, bir ‘hıyar’ da neden olabilir.
Affedilen vazgeçilendir… O, affedildi… Çünkü ondan vazgeçildi!
Buz tutmuş bir ruhum ben! Erirsem geri dönemem!
Beni bir öküz sanma sakın sevgili, çünkü sen, o kadar hülyalı bir tren değilsin…
Bilirsin beceremem yaşamayı. Bir damla su olsam, gider rakıya damlarım…
Geri gelmemelisin. Ya olduğun yerde kalmalısın ya da gittiğin yerde. Sen bu hayatta gördüğüm en hoş çakal’sın neticede.
En basit yalanları gözüme bakarak söyleyen ahmaklar tanıdım. Bense onların cahil cesaretlerine ve kuş beyinlerine hayrandım.
Kalp bu ulan! Yok öyle bi arkadaşa bakıp çıkmak!
Bu gece alkolle sabahla; ona de ki: ben kanıma kırmızı rengi veren kişiyi kaybettim.
Ne komünizm, ne kapitalizm, ne ateizm, ne sosyalizm… Kısmetsizim!
Giderken sana ‘hoşçakal’ demek istedim… İhanetin aklıma geldi ‘hoşt/çakal’ diyebildim.
O kadar düşledim ki seni sevgili, yitirdin gerçekliğini.
Öyle bir yerin düşünü gördüm ki: İnsanlar, sabah uyandıklarında hâlâ hayatta olduklarını fark edip, günaydın demeden önce birbirlerini öpüyorlardı.
Seni Babil'in asma bahçelerinde astım bak bakalım dünyanın kaçıncı harikasısın!