Sen susarsın; konuşmak çaresizliğin tek adresi olur.
Eğer bir gün sevmek istersen önce kendini sev, daha sonrada istersen beni, ama beni; beni sever gibi değil kendini sever gibi sevmelisin, çünkü ben seni öyle sevdim.
Ne seni unutmak gibi bir çaba var yüreğimde, ne de aşkımı körükleyen bir rüzgâr, ne seni görmeden durabilecek kadar güçlüyüm, ne de kaybetmeye dayanacak kalbim var.
Kim bilir. Seni düşünerek yazdıklarımı, kimi düşünerek okuyorsun.
Korkuyorum. Verdiğin sözleri tutamamandan değil, bana verdiğin sözleri gün gelip de bir başkasıyla yaşamandan.
Gördüğün kadar vardım, baktığın yerde. Dinleyebildiğin kadar konuştum aslında. Anlayabildiğin kadar anlattım her şeyi. Şimdi susabildiğim kadar susuyorum. Görmedim, duymadım ve bilmiyorum.
Şimdi kalkıp hayatımı film yapsalar, sen ancak araya giren reklam olursun.
Ya durgun olmalı deniz ya da kudurmalı sonuna kadar, saplanamayacaksa hançer kınında durmalı, seven ölene dek sevilmeyecekse baştan unutulmalı.
Hayatta en zor şey de; insanın, kendi kendini teselli etmek zorunda kalmasıdır.
Artık herhangi bir hayale kucak açamayacak kadar yorgunum.
Yürekten itaat edeceğim tek bir iktidar var; kendi aklımın kararı, kendi vicdanımın emrettiği.
Nasıl bir kazanç bu? Yüreğimden verirken, canımdan oluyorum.
Gökyüzü bile ağlar elinden alınınca güneşi. Yürek taşıyan her canlı gibi erkeklerde ağlar, ağlamak insan işi.
Ne yaralar kapandı, ne unutabildim, ne de alıştım zamanla. Ben sana özledim diyeyim; sen hala acıdığını anla.
Yarım kalan bir hikâyeyiz seninle. Ne sen son cümlelerini söyledin, nede ben son noktayı koyabildim.
Gözlerimin içinde bir akarsu var ki sorma. Göz kapaklarımı bir açsam yüzüm sular altında kalır inan bana.
Ağlamak istiyorsanız asla yapmayın. Çünkü bir yerlerde sadece sizin bir gülüşünüz için, yaşayan birileri mutlaka vardır.
Şimdi gelip sana döndüm desen de, kusura bakma ama sehpada unutulmuş bir çay gibiyim artık, soğudum.