Ben güzel ruhuna aşık oldum senin. Sadece bu yüzden sadakat kokuyor bu tutku. Çünkü sen ebedi ruh hastalığım olacaksın benim.
Bu gece bir gözyaşı medeniyeti kuruyorum. Karşı durdukça büyüyen devleşen ve bütün engellemelere rağmen beni de yutmaya hazırlanan bir medeniyet. Ama dörtnala giden bir atlı gibi sökün ediyor yaşları; dizgin ne fayda?
Aşk yalan değil zaten aşık olduğunu ilk görüşte anlıyorsun işte benim hayatım aşkım diyorsun illa da sözlere göre hareket edersen aşkı biraz zor anlarsın o sana özel olur onu anca sen ona baktığında ve o sana baktığında anlayabilir başkasının demesi hiçbir halta yaramaz.
Bir gün adını anarken kesilirse sesim, hayalini düşlerken kesilirse nefesim ve hasrete yenilipte ıslanırsa gözlerim bil ki yalnız seni özlemişim.
Dur ve dinle! Duyduğun her ayak sesi benim olabilir. Çalan her zilde benim parmağım kalmıştır. Perdeleri ardına kadar kapatma belki karşı binanın çatısında sana el sallayan ben olabilirim.
Şimdi burada, ben burada kırılgan bir mıh gibi duruyorum. Vuruyorum kendimi sensizliğe, sensizlik batmıyor canıma, yalnızca acıtıyor beni..
Güller anlatsın sana olan sevgimi, güller anlatsın yalnızlığımı, çaresizliğimi? Yavaş, yavaş eriyen yüreğimi güller anlatsın ben anlatamadım.
Aşk trafik lambaları gibidir. Yeşil ışıkta geçecek kadar aşık olursun. Ama sarıda hep bir engele takılma ihtimali için hazırlıklı olursun. Kırmızı ışık yandığında ise aniden duracak kadar onurlu olmalısın..
Hayatı ruhsuz yaşayanlar hayata değil kendine eziyet edenlerdir... Sevdiğin seni sevmese de, gözleri seni görmese de, kalbi senin olmasa da bil ki senin içinde bir yerlerde çarpan bir kalp vardır... Belki çok yakınında, belki de imkânsız da...
Gülüşünü seversin, sesini seversin, sohbetini seversin. Sevmek için illa ki yüzünü görmek şart değil; Yüreğinde duruşunu seversin.
Şimdi ne çok isterdim elinin sıcaklığını. Yüzüne dokunmayı. Sahi yüzüne dokununca çoğalıyor gülüşlerin. Gülüşlerin acının önünde kumdan kalelere dönüyor. Üflesem ardında masum ve mahzun bir yürek tepeciği görünecek.
Hasret kapımda nöbetler tutuyor... Sevgilim uzak bir şehirde gözlerim onu arıyor... Bir kuş olup gitsem aşsam şu enginleri varsam senin yanına öpsem doyasıya koklasam…
Eğer gökyüzü bir parça kağıt, deniz bir şişe mürekkep olsaydı yine de sana olan duygularımı yazmaya yetmezdi.
Geceleri uyuyamıyorum. Uykumun bu rüyayı bölmesinden korkuyorum. Düşlerimin sensiz kalacağından, kabusların çevrelediği hayatımın etmediğimiz bir usturayla geceyi doğramasından korkuyorum.
Aslında onun karşısındayken konuşmak istemezsin. Çünkü o an susmak, gözlerine doya doya bakmak için en büyük fırsattır.
Asla aşk acısı çeken birine aşık olmayın; Çünkü o kişi yaralıdır ve yara bandı olarakta sizi kullanır.
Aşk ateşten bir parçadır; önce ruhunu aydınlatır, sonra bedenini ısıtır.. Ama illaki yakar benliğini kavurur.
Aşkın gözyaşları ıslatırken sevgilinin omzunu, neden bu kadar geç kaldığını sorar aşk meleği.
Ah sevda bahçemin tutsak çiçeği.. Ben seni oraya hapsettim. Seni hapsettim kırık bir aşk şarkısı eşliğinde. Hüzne buladım seni. Deniz meltemlerini okşayan saçlarını hapsettim kalbimin kıvrımlarına. Ordasın artık. Oradasın ve ne kadar olman gerekiyorsa.
Adını aynalara yazamadım sinirden kırarım diye adını duvarlara yazamadım zalimin biri boyar diye adını kalbime bile yazamadım ben ölünce organlarım bağışlanırda sen başkasının olursun diye.. Aşkım seni seviyorum!