Hayal gücümün geniş olduğunu söylerler. Saçmalıyorsun demenin şimdiye kadar icat edilmiş en ince yoludur bu.
Bir insana sırrınızı verdiğinizde, özgürlüğünüzü de verirsiniz.
En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır.
Elimde olsa cenneti ateşe verir, cehennemi de bir kova suyla söndürürüm ki geriye aşk bâki kalsın.
Bir insanı sevmek, onun zihninde bir türlü huzura erememiş tüm hikâyeleri raflarından çıkartıp, tek tek temize çekmek demektir.
Güzel günlüklerim vardı. Bir de, asla günlüklerim kadar güzel olmayan günlerim.
Günler günleri kovalıyor. Günler günleri aynen tekrarlıyor. Yoruluyorlar. Yaşamaktan değil, yaşayamamaktan yoruluyorlar…
Bazen böyle birdenbire yaralanıveririz. Ama her yara iyileşir. Eninde sonunda kabuk bağlar, üstünü kapatır. Gözlerden saklanır. Çünkü hiçbir yara görülmek istemez.
Bedenlerimizi şekle sokmak için ne çok uğraş veriyoruz. Hâlbuki beyinlerimizi, düşünce ve algılarımızı geliştirmek için çabamız ne kadar az...
Bir mesafe olmalı. Düşmanınla senin aranda, yediğin darbeyle iç organlar arasında, bireyle toplum arasında, geçmişle bugün arasında, anılarla vicdan arasında… bu hayatta yaptığın ya da hissettiğin her şeyde bir mesafe olmalı. Mesafe seni korur…
Elmas bir gözdür yürek. Ve çizilmeye görsün bir kere, artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle aleme.
Bürokratik düzenlemeler, evli çiftlerin bebeklerini kurtarmak için gösterdikleri özeni evlilik dışı doğan bebekler için göstermiyordu anlaşılan. Babasız bir çocuk neticede bir piçti ve İstanbul da bir piç, sallanan bir diş gibi her an düşmeye hazırdı.
Belki aşk sevgiliyi kazanmayı değil, onda kendini kaybetmeyi gerektirir.